7 Hazirandan Bugüne

Herkese Merhaba,

Öncelikle her zamanki gibi belirtmeliyim ki burada yazacaklarım tamamen benim şahsi fikirlerim dir. Herhangi bir parti ya da kurum ile alakası olmadığını, bir yerlerden fikir edinmediğimi, kimse ile konuşarak edindiğim görüşler olmadığını belirtmek isterim. Bu yazıda belirteceğim fikirler tamamen kendi gözlemlerim sonucu oluşturduğum ve inandığım fikirlerdir.

Bildiğiniz üzere bugün meclis başkanlığı seçimi 4.turda AKP adayının seçilmesi ile sonuçlandı. Bu seçim sonucunun müsebbibi olarak ise MHP ve onun lideri olan Devlet Bahçeli gösterildi. Bu durumu doğru tahlil etmek için en başa dönmek gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle yazım biraz uzun olacak şimdiden uyarmakta fayda görüyorum.

7 Haziran seçimlerinin sonuçlarının açıklanmasının ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli seçim sonuçlarını değerlendirdiği açıklamada özet olarak birçok politika anlayışı açısından birbirine yakın olan üç partinin birlikte koalisyon kurmasının doğru olacağını, bu koalisyon dışında MHP ile koalisyon yapmak isteyen partilerin MHP’nin kırmızı çizgilerine riayet etmeleri gerektiğini söyledi. MHP’nin kırmızı çizgileri ise 1) Çözüm sürecinin bitirilmesi 2) 4 Bakanın Yüce Divan’a gönderilmesi için komisyon kurulması 3) Cumhurbaşkanının anayasal sınırlar içerisine çekilerek Çankaya köşküne geri dönmesi ve Kaçak Saray’ı boşaltması.

2 ve 3. Maddelerde AKP hariç neredeyse tüm partiler mutabık olabilir ancak özellikle 1. Madde MHP’nin en önemli ve en keskin çizgisi olmakla birlikte Türkiye’nin gerçekten demokratik bir düzleme oturması için en elzem maddedir. Doç.Dr.Mehmet Akif OKUR’un sözleri ile; “Sürecin mimarları; PKK hareketi güçlü bir siyasî partiye sahip olursa, silah bırakmamak için gerekçesi kalmaz teziyle HDP’yi savundular… HDP, % 13 aldı. PKK ise silah bırakmayacağını tekrarladı. Dolayısıyla, “siyasallaşma silahsızlanmayı getirir” tezi yanlışlanmış vaziyette… HDP’nin buna rağmen koalisyon ortağı olabileceğinin düşünülmesi; PKK’yı silah bırakmaması için cesaretlendiriyor. Silah bırakmanın ödülü yok. “Siyasallaşma silahsızlanmayı getirir” tezinin işlemesi için “silahla bağlantı halinde siyaset yapılamaz” kırmızı çizgisinin korunması lazım. Bunun için HDP-PKK ilişkisi sorgulanmalı ve HDP bir tercihe zorlanmalı.Örgüt ve HDP ise bu baskıyı yapabilecek aktörün kalmadığını düşünüyor. Asker eskisi gibi sistemin içinde değil. AKP, Sürece yatırımı ve muhtemel çatışmanın siyasi maliyeti sebebiyle çekingen, caydırıcılığı yok.. Bu durumu ve silah bırakmadan hükümet bile olabileceğini gören PKK’yı silahsızlanmaya ikna edebilecek havuç kalmıyor. Sıra, sopaya geliyor.. Sopanın devreye girmesini istemeyenlerin şu aşamada mantıken yapmaları gereken şey, HDP üzerindeki demokratik baskıyı arttırmak olmalı. Bu yüzden MHP’nin,”yönetme meşruiyeti için terörle bağların koparılması gerekir” yaklaşımı,”sopadan” önceki fırsat sayılıp değerlendirilmeli. HDP’liler, Lübnan Hizbullahının Türkiye versiyonu gibi olmak istediklerini söylüyorlar. Mecliste grup+silahlı örgüt.. http://www.ensonhaber.com/pervin-buldandan-pkk-teror-orgutu-degildir-aciklamasi-2015-07-01.html?utm_source=wShare …Lübnanlaşmak istemeyen hiçbir demokrasi bunu kabul edemez. HDP’ye bu konumunun normal olmadığı, demokratik aktörler tarafından gösterilmeli. MHP’nin tavrı, HDP’yi normalleşmeye ikna için gerekli bir demokratik baskı mekanizması modeli sunuyor. Demokrasimizin buna ihtiyacı var… Diğer partilerin de silahlı örgütler kurduğunu düşünün. Ne kadar garip geliyor değil mi? Bu garabeti normalleştirmek demokrasimizi öldürür. MHP’ye, tavırlarıyla “HDP’nin Hizbullahlaşmasına göz yummamalı, Türkiye’nin Lübnanlaşmasına izin vermemeliyiz” dediği için kızabilir miyiz?” diyor. PKK-HDP ilişkisinin yanına Türkiye’nin en uzun kara sınırı olan Suriye sınırında şu anda fiili olarak kurulmakta olan Kürt bölgesini ve Doğu’da kaybedilen denetim ve emniyet gücünü de eklersek MHP’nin ülke bütünlüğü açısından aslında nerede durduğu ve HDP’yi nereye çekmeye çalıştığı açıkça görülecektir.

Bu konu cepte, devam edelim ve en sonunda hepsini toparlayalım.

Seçimlerin üzerinden daha 3 gün geçmişken hepimiz inanması güç bir haber ile karşılaştık, Meydanlarda “ne özeli? Genel genel” diye kulakları çınlatılan Deniz Baykal, Sarayından çıkıp Başbakanlık konutunda görüşecek kadar telaşa düşmüş Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmek üzere topukları poposuna vura vura gidiyordu. İlk önce “görüşmeden haberim vardı ve iznim ile gerçekleşti” diyen Kılıçdaroğlu ise daha sonra “görüşmenin içeriğinden haberim yok, ne konuştuklarını bilmiyorum” dediği Deniz Baykal’ı Meclis Başkanlığına aday gösteriyordu. Deniz Baykal’ın görüşmenin içeriğini detaylı olarak açıklayacağı belirtilen haberler sonrası hala kimse Recep Erdoğan ile Baykal arasındaki görüşmenin detaylarını bilmiyor.

Haber linki;

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/302365/Deniz_Baykal_dan_Erdogan_gorusmesinin_icerigi_ile_ilgili_yeni_aciklama.html

CHP Genel Başkanı daha seçimlerin üzerinden 12 gün geçmişken, Meclis Başkanlığı seçimleri yapılmadan, hala daha kimseye hükümet kurma yetkisi verilmemişken, partiler arası herhangi bir resmi temas başlamamışken “%60 blok”ve Devlet Bahçeli’nin kabul etmeyeceğini bile bile “Koalisyon kuralım, Başbakan sen ol”sözlerini medya önünde sarf etmeye başladı. Öncelikle herkesi şunu ciddi şekilde düşünmeye davet ediyorum “Bir siyasi parti lidere böyle bir teklifi samimiyse ve ciddiyse medya önünde mi yapar? Medya önünde yapılan ve diğer parti liderini koltuk sevdalısı ve ilkesiz gösterecek böyle bir teklifi kendisi alsa Kılıçdaroğlu kabul eder miydi?.” Benim ilk soru için cevabım “Yapmaz”, ikinci soru için cevabım ise “Kabul etmez”. Bu tutumun CHP seçmenini manipüle etme amacı taşıdığını düşünüyorum. Şunu da belirtmekte fayda var hiç bir anlaşma karşılıklı tavizler verilmeden ve her iki tarafın da tatmin duygusu pekiştirilmeden yapılmaz. En basit kredi sözleşmesinde bile tüketici minimum faiz oranını alacağı krediye yönelirken bankacı da maksimum kar elde edeceği müşteriyi elde etmek ister ve orta noktada alışveriş gerçekleşir. Kaldı ki burada devlet yönetmek için hükümet kurmaktan bahsediyoruz ve bu tekliflerin hepsi MHP’nin daha ilk günden belirttiği şartlarından hiçbirisine müspet bir cevap verilmeden yapılan ve diplomasi ile değil medya önünde popülist yollarla yapılan teklifler. Bu durumda benim fikrime göre bir kamuoyu yönlendirme amacı var. Bu noktada CHP liderinin iyi niyetli olduğunu düşünmüyorum.

Bu süreçte tüm partiler Meclis Başkanı adaylarını açıklamaya ve Meclis Başkanı adayları ise destek turları yapmaya başladı. MHP Genel Başkanı AKP adayı ile 4 dakika görüştü. HDP adayı ile görüşmeyen MHP lideri CHP adayı olan Baykal ile 50 dakika görüştü.

Bu arada MHP her fırsatta yolsuzluk iddialarının araştırılması, 4 Bakan’ın Yüca Divan’a gönderilmesi gerektiği, Tayyip Erdoğan’ın anayasal sınırlara çekilmesi gerektiği ve Çankaya’ya geri taşınması gerektiği konusunda defalarca açıklama yaptı, TÜRGEV’in araştırılacağını söyledi ve hatta bir ara Devlet Bahçeli “Ver Bilali, al hükümeti” bile dedi. Haber linki; http://www.borsagundem.com/siyaset-ekonomi-gundemi/ver-bilal_i-al-iktidari-687808.htm

Peki Kılıçdaroğlu ne yaptı, seçim dönemindeki söylemlerinin arkasında ne kadar durdu?

“ 17-25 Aralık ve MİT tırları da gelecek mi Meclis’e?sorusuna;

“Onlar da gelir ama hemen gelmez. Sanki böyle Erdoğan’dan intikam alıyormuş gibi bir havayı da vermek istemiyoruz. Bu normal akışı içinde parlamentoya gelmeli ve gerçekten hukuk kuralları içinde gelmeli. Yeni deliller, suç unsurları çıkmalı ki sağlıklı bir şekilde, ön yargısız oturulup görüşülebilsin, tartışılabilsin. Öbür türlü vatandaşın aklında şu olmasın; “bunlar geldiler, intikam hırsıyla hareket ediyorlar, bir rövanş gibi…” Toplumda böyle bir beklenti de var ama bu CHP’ye yakışmaz. “Meclis çoğunluğumuz var, intikam hırsıyla gidelim, üstüne yürüyelim. Biz bunu hallederiz” demek Kenan Evren’in yargılanmasına benziyor.” Cevabını verdi Haber linki; http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/306995/Rovansist_olmayacagiz.html

Dün akşama doğru bir internet sitesinde MHP Genel Başkanının “HDP Baykal’ı desteklerse biz asla oy vermeyiz” açıklaması yayınlandı ve inanılmaz bir hızla bu haber yayıldı. Ben dahil çok kişi tepki gösterdi. Bugün sol bir internet sitesinde de rastladığım habere göre Devlet Bey böyle bir açıklama yapmadığını ve uydurma bir haber olduğunu açıkladı. Tabi ilk yapılan algı operasyonu işe yaradı ve bu açıklama uydurma haber kadar medyada yer almadı ve yayılmadı.Haber linki; http://www.karsigazete.com.tr/politika/bahceliden-o-iddiaya-jet-yalanlama-h45201.html

Bu sabah MHP’nin grup toplantısında en baştan beri savunduğu aynı düşüncelerini tekrar eden MHP Genel Başkanı grup toplantısı çıkışında basın mensuplarının sorusu üzerine son ana kadar Ekmel Bey’i destekleyeceklerini söyledi. Bu arada MHP’nin grup toplantısında AKP ve Recep Erdoğan’a “çakan” Devlet Bahçeli hakkında bir sol haber sitesi, haber içeriği ile çelişen ve “adi” gazetecilik örneği olan “Bahçeliden CHP ve HDP’ye eleştiri” başlığı ile bir haber verdi. Yaklaşık 1 sayfa olan haber’de Devlet Bey’in CHP eleştirisi sadece 4 satırdır. Devlet Bey Grup toplantısında yaklaşık 1 saat konuşmuştur ve tüm konuşma metnine MHP’nin resmi sitesinden ulaşabilirsiniz.

http://www.karsigazete.com.tr/politika/bahceliden-chp-ve-hdpye-elestiri-h45221.html

Velhasıl meclis başkanı seçildi ve MHP’nin tutumu büyük eleştiri konusu yapıldı. Kendi açımdan yukarıda açıkladığım tüm konuları özetlersek;

  • Devlet Bahçeli’nin seçim gecesi yaptığı açıklamalar MHP’nin koalisyon için olan kırmızı çizgileridir.
  • MHP diğer partilerin aksine PKK ve HDP’nin iş birliğine son vermek için elinden geleni yaparak HDP’yi gerçekten demokratik bir parti olmaya zorlamaya çalışmakta ancak CHP’den destek bulamamaktadır.
  • CHP hiçbir somut adım atmadan toplumu manipüle ederek MHP’ye kendi şartlarını dayatmaya ve MHP’nin direncini kırmaya çalışmaktadır.
  • AKP Kaçak Saray’dan yönetilirken ne kadar anti demokratik bir parti ise HDP’de Kandil ve terörist başı tarafından yönetilirken o kadar ve hatta daha fazla anti-demokratik bir partidir.Bu nedenle demokratik zemine çekilmelidir ve bu tüm partilerin sağduyusu ile yapılmalıdır.
  • CHP seçimlerden 3 gün sonra Tayyip Erdoğan ile görüşme yapan ve görüşmenin içeriğini net olarak açıklamayan, Tayyip Erdoğan’ın hapisten çıkar çıkmaz 116 gün içerisinde AKP’nin başına geçerek başbakan olmasını sağlayan sürecin aktörlerinden Deniz Baykal’ı Meclis Başkanı adayı göstermiş ve daha önce sol seçmenin de oyunu almayı başarmış, CHP tarafından da şaibesiz olduğu kabul edilmiş Ekmel Bey’i desteklemeyi red etmiştir. Kılıçdaroğlu Meclis Başkanlığı seçimi öncesi yaptığı “Çatı mı kaldı?” açıklaması ile niyetini açıkça belli etmiştir. Bu açıklamadaki sert tutum aslında üzerinde açıklanamayan/açıklanmayan soru işaretleri olan Deniz BAYKAL’ı neden direttiğinin açıklamasıdır. CHP AKP’nin adayının seçilmemesi için MHP’ye vereceği destek ile kahraman olabilecekken bu yolu seçmemiş ve sonucu seçimden önce belli bir yola girmiş ve AKP adayını seçtirmiştir.
  • MHP üzerinde seçim gecesinden itibaren ciddi algı çalışmaları yapılmakta, asılsız haberler çıkarılmakta, yayılmakta, haberler kasıtlı başlıklar ile verilmekte ve toplum zaten en başından beri Kılıçdaroğlu’nun ve AKP’nin hazırlamış olduğu senaryo ile AKP-CHP koalisyonuna “günah keçisi” MHP ilan edilerek ilerletilmektedir.
  • Kemal KILIÇDAROĞLU hiçbir etik ve ahlak anlayışına sığmayan açıklamalar ile zaten cevapları herkes tarafından aynı şekilde verilecek soruların cevaplarını MHP’den isteyerek seçmenini manipüle etmektedir.

Tüm bu yazdıklarımın arasında TUSİAD, MÜSİAD ve bilimum uluslararası sermaye gruplarının AKP-CHP hükümetini tavsiye etmesini saymıyorum. Bu konular ile ilgili haberleri internette rahatça bulup okuyabilirsiniz. Bunlarla birlikte AKP CHP flörtleşmelerini de gazetelerden ve görsel medyadan takip etmeniz mümkün. CHP’nin seçim dönemindeki o esip gürleyen, AKP’yi asan rüzgarı kalmamış, “oy verin gitsinler” dedikleri parti ahbapları olmuştur.

Sonuç; Öncelikle buraya kadar okuyan herkese teşekkür ediyorum, sadece özet maddeleri okuyanlara ise tam metni okumadan haber linklerini incelemeden yorum yapmamalarını rica ediyorum. Yaptığım analiz sonucu Meclis Başkanının MHP’nin tavrı ile değil CHP’nin tavrı ile seçildiğini, MHP Baykal’a da oy verse, geçersiz oy da verse, AKP’ye de oy verse AKP-CHP seçimi olan bir Meclis başkanı seçileceği için çokta fark yaratmayacağını bu nedenle duruşunun doğru olduğunu ve bu kirli ittifaka bir şekilde mesajını doğru verdiğini düşünüyorum.

Bir Arap Atasözü der ki;  “hele şu toz duman bir dagilsin bindigin at mı eşek mi anlarsın!”

Hayat bu beni de yanıltabilir sizi de şaşırtabilir. Hep birlikte göreceğiz. En büyük temennim hepimiz için güzel ve umutlu yarınlar olmasıdır.

Şunu da unutmamak gerekir, milletvekilleri meclis oturumunda kavga eder, arka lobilerde çay içip sarmaş dolaş olur biz kırılıp döküldüğümüz ile kalırız.”Filler tepişir, çimenler ezilir”. Bu nedenle sakin olarak düşünmekte fayda var.

Selam doğru yolda gidenleredir….

Not2: Bu da MHP’nin bugünkü basın açıklaması; https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=371747079690967&id=100005670333405

Yukarıdaki yazıyı Meclis başkanlığı seçimlerinden hemen sonra yazdım.Son durum ile ilgili görüşlerim ise aşağıdaki gibidir.

Koalisyon görüşmelerine ilişkin MHP’nin şartları ortadaydı. 4 tane açık ve net talebi vardı.

Hatırlayalım;

  • Terörle Müzakere değil mücadele edilecek, Çözüm süreci denilen yalan ortadan tamamen kaldırılacak
  • Anayasanın ilk 4 maddesine dokunulmayacak
  • Yargı 17/25 aralık yolsuzluk dosyalarının üzerine sonuna kadar gidecek
  • Cumhurbaşkanı anayasal sınırları içerine çekilecek

4 tane Türk milletinin selahiyetine katkı sağlayacak maddenin geri kalan 3 parti tarafından kabul edilmeme nedenlerini açıklayalım sırasıyla.

AKP

Uzun uzun açıklamaya gerek yok, adamlar zaten anayasal düzenin değiştirilmesi, ülkenin özerk yapıya kavuşturulması, yolsuzluğun devam etmesi ve Cumhurbaşkanının tek adam olmasını istiyorlar

CHP

Çözüm sürecinin ülkeyi getirdiği bugünkü noktanın doğru olduğunu ve devam ettirlmesi gerektiğini düşünüyorlar. Şovenist bir tavırla iki hafta önce bedelli askerlik öneri getirirken bugün bedelli askerlik yapanların bedelli askerliğini iptal edeceğiz diyorlar. Herhangi bir net tutumları olmamakla birlikte vekilleri APO piçinin resimlerinin altında poz vermekten, terörist cenazelerine katılmaktan zerre rahatsızlık duymuyor. MHPnin şartlarının yanında AKP’ye ileri sürdükleri tek bir şart olmamasına ve en baştan beri kendilerine bir koalisyon değil erken seçim hükümeti kurulması teklifi getirilmiş olmasına rağmen bunu son gün sanki çok sünürlenmişler gibi açıklıyor ve AKP’nin bu oyalama politikasına 1 aydır ortak olup MHP’ye stepne diyorlar. J En balından beri sana koalisyon teklif etmeyen bir parti ile 1 aydır ne konuştuklarını açıklamıyorlar J

HDP

PKK ile arasına mesafe koymuyor, bizim onları etkileme gücümüz yok diyorlar ama dağ kadrosunun en ufak açıklaması ile söylem değiştiriyorlar. Yani Dağ kadrosunun HDp üzerinde etkisi olduğu ortaya çıkıyor. Yukarıda bahsettiğim üzere terörün bitirilmesi ve kürt temsiliyetinin meşruiyete kavuşlması için attıkları tek gerçek adım yok. Ancak “seni başkan yaptırmayacağız” diye ortada gezinip dursunlar. Birde bunun üzerine şu ortamda Başkanlık sistemini referanduma sunalım seçimle birlikte diyorlar. Bağımsız adaylar pusulanın altına eklendi diye binlerce geçersiz oy kullanıldı bu ülkede bir de üzerine oy pusulasına referandumu eklersen seyir eyle eğlenceyi. Oy verdiği partiye verdiği oyu tasdik edeceğini sanarak “evet” basacak milyonlar var bu ülkede.

Şimdi tüm bunlara karşın dirayet ile, sabır ile, akıl ile duran bir MHP eleştiriliyor.

Varsın eleştirilsin.

Arkasından 40 köpek havlamayan kurt kurt değildir.

Gerçekten Ayıp!

Sayfayı açana kadar sıkıntı yok da şu sayfayı açınca yazmakta zorlanıyorum.

Ne diyecektim ben ya?

Hah!

Şimdi Arkadaşlar, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bitmesi ile birlikte bazı “ulusalcı” ve “solcu” diye kendilerini adlandıran ancak kıymetleri kendilerinden menkul kişiler sürekli “solcular sağ eğilimden vazgeçmeli, sağcılar solcular ile kanka olmamalı” minvalli yazılar yazıyorlar. Bu konuda rahatsızlık duydukları şey nedir? Bir solcu ile sağcının çok iyi anlaşabiliyor olması mı? Aynı ülkede yaşayan insanların aynı değerleri paylaşıyor olması mı? Ha keza bir solcu bir sağcı ile işbirliği yaptı ve ortak bir amaç savaştı diye neden sağcı olsun belki sağ sola yaklaştı! Bunlar hep üzerinde durulması gereken konular. Asıl söylemek istediğim, bırakın insanlar kendi özgür iradeleri ile kiminle konuşup konuşmayacağına, kiminle iş birliği yapıp yapmayacağına karar versin. Oy kullanmayanlara çıkıştığımızda hede hödü etmeyi biliyorsunuz da bu insanları birlikte çalışma ve birlikte yaşama isteğine neden saygı göstermiyorsunuz?

 

Gerçekten Ayıp, Çayla geldim Hocam!

Bir Yolculuğun Anatomisi

şehirlerarası otobüsler dostum, hayatımı yediler. Cam kenarı benim olmasına rağmen fütursuzca Yerime oturup kalkmayan ve suratıma suratıma soğanlı nefesiyle geğiren amca yedi gençliğimi. ön koltukta oturan ve kelkafasını ağzıma sokana kadar koltuğunu yatıran dayı bitirdi hayallerimi. Şimdi yan koltukta erkek arkadaşının kafasını siken kızın doldurduğu üst göze koyamadığım montum kucağımda, öndeki dayının kelkafası suratımda,yanımdaki amcanın soğanlı nefesi burnumda, gazete okumak için olabildiğince açtığı dirseği böğrümde vazgeçtim dünyadan. kimsenin kimseye saygısı kalmamış. Çek dayı dirseğini!!!

Mia ve Dostlar üzerine

İnsanlar vicdanlarını kandırmak için öyle güzel yalanlar buluyorlar ki bazen senin bile inanasın geliyor. Daha önce kedilerini köpeklerini bir çok insandan daha çok seven insanlara anlam veremiyordum, şimdiyse daha iyi anlıyorum onları. İki yüzlülüğün olmadığı, çıkarın olmadığı, yalanın olmadığı, vicdanını kanatmayan, onursuzluk içermeyen, kısacası insanların başka bir insana hatta hayvana ve Dünya’ya ve dahi kendine verebileceği hiç bir zararı insana vermeyen canlılar onlar. Özellikle hayatımda bir elin parmakları kadar bile olmayan dostlarım olduğunu ve dost sandıklarımın aslında olmadığını anladığım şu günlerde daha da anlıyorum kıymetini. Bir köpek evinizi pisletebilir, sizi yorabilir, eşyalarınıza zara verebilir ama hiç bir insanın yaptığı duygusal yıkıntıyı, yukarıda saydığım bütün o adice şeyleri yapmaz. O yüzden bana “bir köpekle aynı evde nasıl yaşıyorsun?” diyenlere soruyorum “Siz o kirli vicdanlarınızla nasıl yaşıyorsunuz?”Ben de bir insanım ve belki de ben de bunları birilerine yaptım ama emin olun bir köpek sahibi olduktan ve onların tüm canlıları hiçbir kriter gözetmeksizin ayırmadan sevdiklerini gördükten sonra daha da dikkat etmeye çalıştım. İyi ki köpeğim var. Gel len buraya 🙂

Akil insanlar heyeti raporu kısa özeti ve yorumlarım 1

Bugün Sayın Başbakan ve “AKİL” insanlar sonuç raporunu görüşmek üzere bir araya geldiler. Dolmabahçe Başbakanlık ofisinde bir araya gelen ekip konunun vehametine ve Başbakan’ın bugüne kadar atfettiği öneme nazaran kısa bir süre bir arada kaldılar. Başbakan başka bir programı olduğunu belirterek sadece bölge başkanlarına yani sadece 7 kişiye söz vererek daha önceden okumuş ya da bilgilendirilmiş olduğu maddeler üzerinde bazı açıklamalarda bulundu. Başbakan sözde “çözüm süreci” olarak adlandırdığı süreçte PKK’nın ancak %15’inin geri çekildiğini, devlete verilen sözlerin tutulmadığını, bu nedenle akiller heyetinin raporundaki istekleri karşılayamayacağını belirtti. Bunun yanında PKK’ya sitem ediyor :S

Tüm rapor: http://www.haberfedai.com/haber/809/iste-akillerin-erdogana-sundugu-rapor

Rapor gayet uzun ve detaylı açıklamalar ile dolu. Hızlıca göz gezdirdikten sonra fikirlerimi yazma kararı aldım. “Giriş, Metodoloji, Tarihi Arka Plan, Güneydoğu’da Sosyal, Siyasal ve Psikolojik Durum, Heyetimize İletilen Talepler, Çözüm Sürecine Yönelik Öneriler ve Sonuç” kısımlarından oluşan rapor, toplamda 39 sayfadan oluşuyor.

Madde madde ilerleyeceğim. Ve en baştan belirtmek isterim ki aşağıda yazacağım her şey şahsi fikrimi yansıtmaktadır. Tüm yorumlara açık olmak kaydı ile yazdıklarımdan yanlış anladıklarım ve ya fikri olarak hatalı olduklarım var ise belirtilmesi durumunda mutabık kaldıklarımı düzelteceğimi peşinen belirtirim.

1) Tarihi Arka Plan

“Kürt siyasi elitlerine göre ise, sorun, başından itibaren Kürtlerin varlıklarının inkârından ve dillerinin yasaklanmasından kaynaklanan bir kimlik sorunudur ve o yüzden de “Kürt sorunu” ola- rak adlandırılmalıdır. Kimliklerinin tanınmamasının yanı sıra, sonradan dörde bölünmüş tarihi Kürdistan coğrafyasının her parçasında Kürtlerin merkezi otorite ile yaşadıkları siyasi ve idari sorunlardan hareketle “Kürt ve Kürdistan sorunu” ismini daha doğru bulanlar da bulunmaktadır. Bütün Kürtlerin birleşik Kürdistan’da kurulacak yeni bir ulus devlet altında yaşamalarının, Kürtlerin hakkı olduğunu savunanlar da, aynı şekilde, sorunu bir ulus/ülke sorunu olarak görmekte ve “Kürt ve Kürdistan sorunu” terimini özellikle kullanmaktadırlar.”

Benim Yorumum;

Kürt varlığının inkar edilmesi “bu ülkede kürt yok” denmesi demektir. Kanımca hiçbir dönem siyasi görüş farklılıkları dışında böyle bir söylem olmamıştır. Dil konusunda ise Kürtçe İstanbul’da İzmir’de Adana’da Ankara’da Sinop’ta ( Başbakan gibi oldum il sayıyorum 🙂 ) sokakta konuşulan bir dildir. Ancak her Devletin olduğu gibi Türkiye Cumhuriyetinin de bir ortak dili olmak zorundadır, bu nedenle bir yasaktan bahsedilemez. Kaldı ki bazı üniversiteler de ve özel eğitim kurumlarında Kürtçe dersleri verilmektedir ve bu aslında Kürtçe’nin yasaklanmamış olduğunun en açık kanıtıdır. Kürdistan olarak belirtilen topraklar Cumhuriyet devrimine kadar Osmanlı toprakları olmasının yanında tarihte hiçbir zaman Kürdistan olarak bir bölge yer almamıştır. Bölge misaık-ı milli sınırları içerisinde yer almaktadır.

2) Sorunun Temel Nedenleri, Önemli Sonuçları

Her satırına katılmamak ile birlikte sorunun nedenlerinin birçoğunun çok isabetli tespit edildiği ve aslında sorunun temel bir devlet politikası sorunu olduğu kanaatindeyim.

3) Sorunun Maliyeti

“Kürt sorunu, sadece Kürtlere değil, tüm topluma/ülkeye büyük maliyetler getirdi. Kuşkusuz en ağır bedeli Kürtler ödedi; inkâr edildiler, yok sayıldılar, dilleri yasaklandı, yer isimleri değiştirildi, çocuklarına kendi dillerinde isim koyamadılar. Bunlar yetmedi; yerlerinden yurtlarından zorla çıkarılarak adeta sürgün edildiler, yoksul ve sahipsiz bir şekilde büyük kentlerin varoşlarında kendi kaderleriyle baş başa bırakıldılar. Gidilen yerlerde de işsizlik, fakirlik gibi insan onurunu en ağır şekilde zedeleyecek sorunlar yaşadılar. Tüm bu politikalar, Kürtlerde sosyal, ekonomik, kültürel ve psikolojik açıdan büyük yaralar açtı. Şiddet ve baskılar arttıkça; ölü, yaralı, tutuklu ve dağa çıkan kişi sayısı büyüdükçe, Kürtlerdeki travma daha da derinleşti. Özellikle kendilerini “her şeylerini kaybetmiş bir nesil” olarak gören genç kuşaklarda travma çok daha büyük boyutlara ulaştı.”

Kürtçenin yasaklanması konusundaki fikrimi yukarıda belirtmiş olmakla birlikte eklemem gereken şey tarih boyunca resmi bir kürtçe dil yasağı getirilip getirilmediği hakkında bir bilgim olmayışıdır. Eğer bir dil yasağı getirildi ise Lazca ve Çerkesce gibi günlük hayatta kullanılan etnik dillere de böyle bir yasak getirilmediğine de bakılmalıdır. Aynı zamanda çocuklara kürtçe isim koyulmaması gibi bir sorun söz konusu değildir. Şahsen kız arkadaşımın adı Helin ve bir çok Baran adında genç yaşlı insan tanımaktayım. Kaos ve savaş koşullarında halkın zarar görmemesi isin topraklarından ve evlerinden uzaklaştırılması devletin halkın can güvenliğini korumak için uygulamak zorunda olduğu durumlardan biridir. Göç ettirme politikası PKK’nın artık köylere, kasabalara sirayet edip insanların Kürt-Türk demeden canına kast ettiği, çocukları zorla dağa kaçırdığı göz önüne alınarak değerlendirilmelidir. PKK bir devletin topraklarına ve milli bütünlüğüne kast eden bir terör örgütüdür, bu neden ile PKK terörü nispetinde ve gerektiği yerde fazlasıyla karşılık vermek devlet olmanın ve topraklarını korumanın gereğidir, doğuda ya da Batı’da topraklarının bütünlüğü bozulmaya çalışan her millet ve devlet aynı refleksi gösterir. Buradaki yazımın çok yanlı ve dikkatsiz olduğu kanaatindeyim. Göç ettirilen insanların ekonomik ve sosyal hayatlarının Devlet tarafından garanti altına alınmaması ise sorunun derinleşmesinin nedenidir. Bu politika eksikliğinin Kürt kardeşlerimiz de yaralar açtığını kabul etmek insanlık borcumuzdur.

4) Çözüm Girişimleri

Cumhuriyet siyasi tarihindeki çözüm girişimleri güzel bir özet ile anlatılmış, bilmeyenlerin okumasını tavsiye ederim.

5) AK Parti ve Kürt Sorunu

Güncel bilgiler paylaşılmış ve Başbakan Tayyip ERDOĞAN ‘ın Diyarbakır mitinginde yapmış olduğu konuşma ile bazı reformlardan bahsedilmiş bir kısımdır.

6) 2009 Açılım Süreci

2009’da başlayan süreci bilmeyenlerin okumasını tavsiye ediyorum. Kısa bir özet geçilerek konu aktarılmış ancak sadece Kürt aydınlarına ve yöneticilerine operasyon yapılan bir dönem değil AKP’nin kendisine tehdit gördüğü her kesime (Ergenekon) operasyon yapılan bir dönem olduğunu da hatırlatmakta fayda var.

7) Oslo Süreci

MİT aracılığı ile toplumdan gizli olarak yapılan ilk görüşme ve bu görüşmelerin “çözüm süreci” içerindeki rolü ve önemi özetlenmiştir.

8) Son Çözüm Süreci

BDP milletvekillerinin İmralı’ya giderek Terörist Başının taleplerinidevlete ilettiği ve iletişimi sağladığı toplumun bilgilendirildiği dönem özetlenmiştir.

9) Akil İnsanlar Heyeti

Bunu hepimiz biliyoruz zaten.

10) GÜNEYDOĞU’DA SOSYAL, SİYASAL VE PSİKOLOJİK DURUM

10.1. Genel Değerlendirme

Bence en dikkat çekici satırları paylaşmak istiyorum.

a) Çözüm sürecinin Güneydoğu’da en yaygın ve bariz etkisinin, yarattığı sürpriz olduğu söylenebilir.

b) asıl durumun esasta değişmeyeceği varsayımı, herkesin zihninde güçlü bir yer edinmiştir. (insanların beklentilerini kısmide olsa karşılayarak önyargıyı kırmak gerektiği fikrindeyim)

c) Güneydoğu’da hangi kimlikten veya ideolojiden olursa olsun, herkes barış sürecinden yanadır ve bunu zihniyet olarak desteklemektedir.

d) Kürtler, ülkenin batısında yaşanan “ayrılma” ve “bölünme” tartışmalarını yadırgamaktadırlar. Nitekim uzun toplantılarımızda konuşulmayan belki de tek şey bayrak, sınır, bölünme ve benzeri konular olmuştur.( Batı olarak belirtilen yani ben ve benim gibi insanları en çok rahatlatacak ve sevindirecek satır burası sanırım. Ben Kürt Kardeşlerim ile aynı bayrak altında, aynı toprak altında yaşamaktan son derece mutluyum)

e) Savaş atmosferinin hâkim olduğu otuz yıllık süreçte Güneydoğu’nun yoğun çatışmalı bölgelerinin siyasi yapısını en azından dört eğilimle özetlemek mümkündür: 1) Kamusal alanın daralması, 2) Daralan kamusal alanın neredeyse tümüyle PKK hâkimiyetinde olması, 3) PKK dışı siyasi unsurların kendi köşelerine çekilmesi ve sosyal alanda faaliyet göstererek ayakta kalmaları ve 4) Kimi örgütlenmelerde PKK’nın örnek alınması. Bu son madde, dar ve homojen grupların hiyerarşik temelde kurumsallaştığını söylemektedir.(en önemli ve dikkatle incelenmesi gerektiğini düşündüğüm tespittir. Daha sonrasında sırf bu satır ile ilgili bir yazı yazmayı planlıyorum)

f)  barış sürecinin Kürt siyaseti içinde de bir adaptasyon dinamiğini ifade ettiğini ve özellikle genç kuşakların buna pek hazır olmadıklarını vurgulamak gerekmektedir. Göründüğü kadarıyla, bugün o cenahta en sağduyulu odak BDP merkezi olup, il/ilçe teşkilatlarına gidildikçe radikalizm artmaktadır. BDP/PKK siyasetini bir bütün olarak bir arada tutan ise, tartışmasız şekilde Öcalan’dır.

g) Kamusal alan genişlemekte, PKK hâkimiyeti azalmakta, diğer aktörler büyük bir enerjiyle sahaya çıkmakta ve siyasetin referansları hızla demokratik normlara doğru kaymaktadır.

h) BDP/PKK siyaseti için iki önemli kaygı öne çıkmaktadır: “Acaba devlet bizi kandırıyor mu? Ve silah bırakıldığında hâlâ bir siyasi güç ola- bilecek miyiz?” Birinci kaygıyı işlevsiz bırakan Öcalan’ın net tutumudur. Ancak ikincisi, ucu açık bir duruma işaret etmektedir.( Başbakan’ın bugünkü tutumu ve söylemleri pek çok PKK yayın organında ters tepkiyle karşılanmış ve halkın korkularının haklı çıkma olasılığını arttırarak gelinen noktada sıkıntılar yaratmıştır.)

ı) herkesi kuşatan bir diğer endişe ise, barış sürecinin bir biçimde kesintiye uğrama ihtimalidir. Hatta bunun son kertede en önemli endişe olduğu söylenebilir. Çünkü bölge insanı, kendi içinde eninde sonunda demokratik nizamı kuracağına büyük bir inanç beslerken, dışarıdan gelebilecek baltalamalar karşısında aciz kalacağını düşünmektedir. Bu bağlamda, özellikle Suriye meselesi çok ön planda yer almakta ve başlı başına bir tehdit olarak algılanmaktadır.

j) Aynı şekilde, hemen herkes, Alevilerin haklarının verilmesini de Kürt meselesinde barışın sağlanmasının koşullarından biri olarak görmektedir. Aksi halde, bunun hem bir tutarsızlık olacağı, hem de sürecin önüne hakiki bir siyasi engel olarak dikileceği vurgulanmaktadır.

Yarın Gözlemler kısmı ile konu hakkında özetler vermeye ve ihtiyaç hissettiğim maddeler de yorumlarımı belirtmeye devam edeceğim.

 

Kimin imajı? ve Gözden Kaçanlar

Gezi olayları başladığından beri Sayın Başbakan ve destekçileri ülke imajını bozuyorlar diye bir türkü tutturdu.

Yurtdışı görsel ve yazılı basını takip edenler göreceklerdir ki ülke imajı hiç olmadığı kadar iyi bir noktada. Özellikle muasır medeniyet olarak kabul edilen avrupa bölgesinde, Gezi Parkı direnişçileri ve onların temsil ettiği kitle modernleşme ve demokratikleşme yolunda Türkiye açısından mihenk taşı olarak kabul ediliyor. Türkiye gençliğinin hakları ve geleceği için sokaklara çıkması zaten en basit demokratik tanımın içerisinde bile bu yankıyı yaratmaya yetecekken ülkemizin Başbakanı ve kabine üyeleri ile birlikte seçmenlerinin “Ülke imajı kötüye gidiyor” hezeyanları ancak komik bir iftira ve çaresizlik göstergesidir.

Ülkemizin bugün geldiği noktada imajı bozulan, karizması çizilen, dünya gözündeki değeri düşen sadece Sayın Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti’dir. Gezi olaylarının başlangıcı ile birlikte ülkenin nabzını düşürmek yerine gerilim stratejisi hareket etmeyi seçen Başbakan kendi imajını kendi elleri ile yerle bir etmiş ve yıllardır her konuşmasında belirttiği demokrat duruşunun aslında ne kadar da sahte olduğunu zaten ciddi şüpheler içerisinde olan vatandaşlarına ve yabancı ülkelere göstermiştir.

“Başbakan ülke’nin temsilcisidir, onun imajı bozulursa ülkenin imajı da bozulur” gibi bir argüman ile bu fikirlerime karşı çıkacaklarda olacaktır, ancak unutulmamalıdır ki Sayın Başbakan sen-ben, onlar-bizimkiler, bizim-onların dili kullanarak zaten ülkeyi değil belli bir kesimi temsil ettiğini kabul ve beyan etmiştir. Hatta son günlerde daha da ileri giderek herşeyi kendisinin ilan etmiştir. (Ör: Benim Valim, Benim polisim, Benim Askerim, ben, benim….) Bu ayrıştırıcı dil sonucunda zaten meşruluğu tartışılan temsil konusu tamamen ortadan kalkmış, Sayın Başbakan olayları sakinlik ve anlayış ile çözmekten uzak olduğunu göstererek temsil yeteneğini kaybetmiştir.

Bu nedenler ile ülke imajından değil, ancak ve ancak parti ve sayın Erdoğan’ın kendi imajının bozulmasından bahsedilebilir.

Tüm bu olaylar ve tartışmalar arasında hala doğrulatamadığım ancak gündemde dolaşan, PKK’nın doğu’da kendi güvenlik güçlerini kurduğu, bağımsızlık ilan etme yolunda adımlar attığı ile ilgili haberler dolaşıyor. Daha önceki yazılarımda AKP hükümetinin ve Başbakanın gizli değil aşikar olarak zaten ülkeyi bölmek gibi bir gündemi olduğuna dair düşüncelerimi ve buna dikkat edilmesi gerektiğini yazmıştım.

Dağa çıkan binlerce yeni terörist ile birlikte BDP’nin çözüm süreci adı altında talep etmiş olduğu üniter yapı ve Terörist Başı Bebek Katili APO’nun salıverilmesi istekleri arka planda kuş edildi. Özellikle Melih GÖKÇEK’in orta oyunları sonucu gündem ciddi şekilde manupule edilerek gerçeklerin gizlendiği kanısındayım. Milliyetçi kanat her ne kadar bu kargaşada ses yükseltip doğu da ve perde arkasında oynana planları duyurmaya çalışsa da sesi duyulmamakta ve ana muhalefet partisinin de yeterince konu üzerine düşmemesi nedeni ile yeterli tepki oluşmamaktadır.

Eğer dün sokata bu ülke için o kadar gazı suyu yediysek doğunun da Türkiye toprağı olduğunu hatırlamak ve dikkatimizi oraya çevirmek Türk gençliği olarak görevimizdir diye düşünüyorum.

Gündemi türlü şaklabanlıklar ile belirlemeye çalışanlara prim verilmemeli, 20 gün gündemi nasıl belirlediysek yeniden ipleri elimize almalı ve gündemin belirleyicisi olmalıyız. Bu şamata ortamında taleplerimiz ve isteklerimizin sesinin kısıldığının ve özellikle “biz zekamız ile yeniyoruz onları” gazına gelinerek mizah yapacağız derken asıl noktaları gözden kaçırdığımızı düşünüyorum.

Tekrar ve bastırarak bir an önce toparlanılması ve rehavetin ortadan kalkması gerektiği görüşündeyim.

 

Saygılarımla.

Park Forumları Hakkında

Hiçbir foruma bizzat katılamamış olsam da her akşam Çapul TV ve bilumum yayın yapan internet sitesinden takip ediyorum. Oradaki arkadaşları, düşüncelerini, taleplerini dikkatle dinliyor ve ben olsam ne derdim diye içimden kelimeler geçiriyorum.

İşte Ben bir park forumunda elime mikrofonu alsaydım söyleyeceklerim.

Arkadaşlar Merhaba,

Öncelikle hepinizin anne ve babalarına bu kadar güzel çocuklar yetiştirdikleri için tebrik ediyorum, ellerinden öpüyorum. Ancak sizlere çok kızgınım. Neredeydiniz arkadaş? İlla maraza mı çıkması lazımdı bu kadar güzel insanı sokaklarda görmek için?

Esas konuya gelirsek. Tüm direnişçilerden kendimce bazı isteklerim var. Ancak öncelikle kendimi tanıtmalıyım. Hatay Rehyanlılıyım. Yıllardır yurdun dört bir yanında görev yapmış memur bir babanın ikinci çocuğuyum. Ben milliyetçi değerler ile yetişmiş, Vatanını seven bir İNSANIM. Dinim, siyasi görüşüm, tutuğum parti ve beni insan olma dışında ayırt eden tüm sıfatlarımdan ari olarak konuşuyorum.

Ben buradayım çünkü; bence insanları onlardan ve bizden olarak ayırmış, tüm devlet kurumlarına yandaşlarını yerleştirmiş, medyayı abluka altına almış, dini kullanarak insanları provoke eden, siyasi ve politik olarak hem yurt içerisinde hem yurtdışında başarısız olmuş, ekonomik olarak yalanlar ile süslü sahte bir bahar getirmiş, halkına saygısı olmayan, rant ve rüşvet çukuruna düşmüş bir hükümeti istemiyorum.

Ben meydanlara çıkıyorum çünkü; bu siyasi iktidarın karşısında bulunan muhalefet liderlerinin beni temsil ettiğini düşünmüyorum. Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN ile birlikte Sayın Kemal KILIÇDAROĞLU ve Sayın Devlet BAHÇELİ ‘nin istifa etmesi gerektiğini düşünüyorum. Artık yeni Türkiye’nin gençlerini anlayan, halkına saygı gösteren ve bu yüce millete hak ettiği değeri verecek vizyona sahip, dinamik, sorumlu ve namuslu kişilerin yozlaşmış ve çıkmazda olan Türk siyasetini temizlemesi gerektiğini düşünüyorum.

Ben bu satırları size yazarken gaz bombalarından etkilenen arkadaşlarına göre şanslı olan sevgili köpeğim, kızım, Mia ile oynuyorum, bu satırları yazarken bugün Beşiktaş ‘a geçerken motor ‘da karşılaştığım kan kanseri olan ve kemoterapi ilaçlarının bir kısmını devlet karşılamadığı için, saçları dökülmüş, bir deri bir kemik kalmış, ağzında neredeyse dişi kalmamış halde olan bir kardeşimin kendisine “DİREN” diyerek, yorgun bedenini sokaklara atıp para toplamak zorunda olmasından dolayı duyduğum utançla yazıyorum. Böyle bir Devlet çatısı altında yaşıyor ve bu insanlara yardım edemiyor olmanın üzüntüsü ile yazıyorum.

Sevgili arkadaşlarım, kardeşlerim,

Sizlerin forumlardaki konuşmalarınızı günlerdir internetten ve televizyonlardan takip ediyorum ve bazı şeylerden rahatsız oluyorum.

1) En başından beri konuştuğumuz gibi bu bir siyasi oluşum değilse, bu bir fikir’e ya da ideolojiye ait bir hareket değilse, lütfen “Yoldaş” gibi diğer ideolojilere ait insanları uzaklaştırıcı söylemler ve hitapları bırakınız.

2) Mikrofonu elinize aldığınızda lütfen ırkınızı ve mezhebinizi belirtmeyiniz. Ben sizin sadece insan olmanız ile yeterince mutluyum ve zaten bunun için yanınızdayım.

3) Mikrofonu alıp “polise taş atmalıyız” gibi provokatif söylemlerde bulunanları lütfen uzaklaştırın, amacımızı ve birliğimizi zedelemelerine izin vermeyin.

4) Siyasi çıkar sağlamak isteyen küçük bazı parti ve örgütlere fırsat tanımayın.

5) “Orantısız Zeka” gibi söylemler ile kendimizi gaza getirmekten vazgeçelim. Demotivasyon kadar aşırı motivasyon ve kendini beğenmişlikte bir kusurdur.

6) Hedef göstermeyelim.

7) Öncelik sıramızı belirleyelim.

8) Bu hareketin bir “DEVRİM” değil bir “DİRENİŞ” olduğunu ve daha iyi bir Türkiye için yapıldığını unutmamalıyız.

(daha sonra aklıma geldikçe bu listeye eklemeler yapabilirim)

Bunların dışında parti kurulması ve bağımsız aday ve ya adaylar çıkarılması gibi konular üzerinde konuşan arkadaşlarımız da oldu. Herkesin bir ideolojisi olduğunu ve farklı siyasi görüşlerden geldiğimizi göz önünde bulundurarak bu konunun fazla riskli olduğu kanaatindeyim. Özellikle önümüzdeki yerel seçimlerde kişilerin öncelikle oy kullanımlarını teşvik etmemiz gerekiyor. Zaten bu konu ile ilgili ciddi paylaşımlar ve fikir birliği var. Daha sonrasında yukarı da belirttiğim gibi muhalefet liderlerinin yerlerini tüm halkın takdirini ve sevgisini kazanmış vizyonlu liderler alması için parti başkanlarının seçtiği delegeler ile değil gerçekten katılımcı bir delege seçimi ile oy kullanacak delegelerin katıldığı parti başkanlık seçimleri ile yeni liderler seçilmesi taraftarıyım. Madem muhalefet liderleri gerekli muhalefeti yapamadığı için sokaklardayız, madem muhalefet liderleri Başbakan’dan daha çok bu hareketi anladıklarını iddia ediyorlar, o zaman yerlerini gerçek liderlere bırakmaları gerektiğini de anlamalılar.

Herkese sevgi ve Saygılarımla.

Kandiliniz Mübarek olsun.

Murat Sefa BAHADIR

Not: Lütfen eleştiri ve fikirlerinizi benimle paylaşın.

Kafamda Deli Sorular. Sorabilir miyim?

Tamam biz kandırıldık, tamam bizi kullandılar ancak aklımı kurcalayan ve cevap alamadığım sorular var.
1) Madem direnişçiler Amerika tarafından yönlendiriliyor ve AKP’nin bu olayların olacağına ilişkin aylar öncesinden istihbaratı vardı, n…eden Reyhanlı’da gerçekleşen patlamadan sonra Sayın Başbakan koşa koşa Amerika’ya gitti? Neden Obama ile allı güllü pozlar verdi, kıkırdaştı? Bir Amerika Projesi olan BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) Eş Başkanı olduğunu ve Amerikalı askerlerin evlerine sağsalim dönmesi için dua eden başbakan neden açıklamıyor hangi Amerikalı örgütler tarafından bu direnişin yönlendirildiğini? Hem Amerika’nın adamı olup hem sana komplo kurduklarını iddia etmek ne oluyor?
2) Reyhanlı olayları AKP tezgahı değil ise neden REDHACK’in eline geçen ve Reyhanlı olaylarındaki AKP parmağını kanıtlayan jandarma istihbarat belgesini REDHACK’e verdiği iddiası ile bir er tutuklanıyor. Olmayan bir belgeyi verdi diye ajanlık suçundan birinin tutuklanması ne kadar mantıklı?
3) PKK ve Bebek Katili APO ile “çözüm süreci” adı altında Eş Başkanı olduğunu açıkladığı BOP kapsamında görüşmeler yaparak önce başkanlık ve daha sonra federatif devlet sistemine geçmeye çalışan Sayın Başbakan, Devlet kurumlarına bizzat talimat vererek İmralı’da görüşmeler yapıp büyük Türk milletini bir terör örgütü ile muhattap edip PKK’yı geri çekilme sürecine soktuğunu söyledi. Yıllarca dağda değil gelin Meclis’te ova’da siyaset yapın diye PKK’lıları meydanlara çağırdı. Ancak Gezi parkı olaylarında Gezi parkı insiyatifinin ve gerçekten orada bilinçli olarak bulunan halkın tüm tepkilerine rağmen çıkarılamayan PKK’lı ve APO posterli grubun arkasına sığınmaktan utanmıyor mu? O grubu oraya AKP’nin göndermiş olma ihtimalinin daha yüksek olduğu bir dönem var mı?
4) Tüm bu PKK ile görüşme sürecine destek verip şimdi çıkıp PKK ile yan yanalar bunlar terörist diyen AKP’liler ne kadar samimi? Siz görüşürken terörist olmuyorsunuz da hiç bir alakası olmamasına rağmen fırsatçılık yapıp propaganda yapmaya çalışan PKK’lıları o meydanda güçleri yetmeyerek çıkaramayan insanlar mı PKK’lı oluyor?
5) Van Akdamar Kilisesini restore edip Ermenistan ermeni cemaatini çağırıp ayin yaptıran AKP gezi parkındaki insanlara nasıl Ermeni deme hakkını kendisinde bulur? 1915 yılında Ermeniler tarafından yüzlerce Türk kadınına tecavüz edilen, 50 Türk kadınının iffetlerini korumak için kendilerini VAN Gölü sularına teslim ettiği yerdir Akdamar Ermeni Supr Haç Kilisesi. AKP hangi tarih bilinci ile kime hizmet etmektedir. Türk ermeni vatandaşlarımızın yıllarca birlikte yaşadığımız topraklara yaptıkları hizmetleri görmezden gelip insanları kin ve nefret ile sanki Ermeni olmak kötü birşeymiş gibi göstererek kafatasçılık yapan AKP’li muhtarlar ve Belediye Başkanları neyin peşindeler?
6) AB müzakereleri başlangıç anlaşmasını ve AB anayasasını imzalayan Başbakan, Dış işleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı’nın imza attığı salondaki arkada duran heykelin İslam alemine en büyük haçlı seferlerini başlatmış Papa’ya ait olması? foto:http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/resimler/eklenti//wimza.jpg
7) Filistin için neredeydiniz? diyen AKP’li kardeşlerim siz VAN ‘da nerdeydiniz? Adapazarı’n da Düzce’de neredeydiniz? İstanbul’da basın ekspres yolunda insanlar fabrikaya girerken servis aracı içerisinde boğulup ölürken neredeydiniz? Bu fabrika ve konut izinlerini belediye başkanı iken veren Başbakanınız, şimdiki Belediye Başkanınız neredeydi? Biz Filistin de de vardık ama sizi Türkiye’de göremedik. Kaldı ki Sayın Başbakan’ın Filistin samimiyetsizliği hem Filistin kurtuluş Örgütü’nün ve Hamas’ın Başbakan’ın Filistin ziyaretini istemediklerini açıklamaları ile iyice ortaya çıkmıştır.
8) Sadece Yahudilere verilen Yahudi Cesaret madalyasını Sayın Başbakan’ın hala taşıyor olması neden? One minute dediği İsrail Başbakanına hala o madalya neden teslim edilmedi? Yahudilere hizmet eden Yahudilere verilen bu Madalya’nın Erdoğan’a verilme nedeni nedir? Hala Erdoğan’ın Yahudi cemaatinden aldığı bu övgüyü sorgulamayan AKP’liler hangi çıkarları karşılığında susmaktadır? foto: http://galeri.uludagsozluk.com/90/yahudi-cesaret-ödülü-alan-tek-müslüman_146265.jpg
9) Komşular ile sıfır sorun politikası diyorlar da neden Suriye ile İran ile Irak ile ekonomik ve siyasi ilişkilerimiz bu kadar kötü? Bulgaristan ve Gürcistan sınırlarında neden ekonomik hareketlilik azaldı? Komşuları geçtik neden kavgalı olmadığımız bir tek Avrupa ülkesi başbakanı yok?
10) IMF’ye olan borç sıfırlandı deniliyor eyvallah ancak Arap ülkelerinden alınan ve Cumhuriyet tarihinin en yüksek yurtdışı borç stoku olmasına neden olan kredilerden neden bahsedilmiyor? Ekonomi işinize geldiği gibi hesaplanan rakamlar bütünü müdür?
11) Son olarak Direniş sürecinde ortaya çıkan zararı sen öde diyen AKP’li kardeşlerim, benim vergilerim ile, benim alın terim ile benim param ile kurulup, bana hizmet ederken şimdi yabancılara sattığınız ve elde ettiğiniz geliri yandaşlarınıza peşkeş çektiğiniz paralar var ya. Onları hesaplarsak borçlu çıkarsınız. O yüzden matematiğinizi iyi yapın.
Tüm bu sorularıma AKP’li arkadaşlarımdan cevap bekliyorum.
Saygılar.

Olmayan Çözüm Süreci ve AKP Başarısızlığı

Yıllardır Türk kelimesini ve Türk Bayrağını mitinglerinde görmeye dayanamayan Sayın Tayyip Erdoğan ne hikmettir ki PKK açılımını yaptıktan sonra bayrak sevdalısı oldu. Tribünlere çok güzel oynayan Erdoğan acaba açılımın zaten tıkanmış sürecini Gezi parkı olaylarına nasıl bağlayacak?
BDP’nin istek listesinde Bölücü Başı Bebek Katili Apo’nun salıverilmesi isteği yer alıyor. Gezi parkı olayları sır…asında bu konuyu atlayacağımızı sanan bazı fırsatçılar heveslenmesin. AKP bu yolu elleri ile PKK’ya açmışken geçtiğimiz aylarda açıklanan ve bazı gazetelerde yer alan istihbarata göre PKK bu dönemde Dağ’a 20.000 kişi çıkarmıştır. Bu bir bölme planıdır. AKP’nin hayata geçirdiği çözüm süreci” hareketi halkı oyalama hareketidir. PKK’nın güçlenmesi için dağa çıkanları teröristleri tespit eden askerleri “çözüm süreci” adı altında durdurarak Türkiye’yi güçsüz kılma sürecidir.
PKK ile masaya oturmayız diyen Tayyip’in, bunu ortaya atanları şerefsizlikle suçlayan Tayyip’in daha sonra bizzat talimatı kendisinin verdiğini açıklaması şerefsizlik değil de nedir?
Unutmayın bu vatan sahipsiz değil.
MHP, Çarşı ve bilumum güçlü halk örgütünün bayraklarını açarak mitinglerinde sahte sempati kazanmaya çalışan Erdoğan’ın durumu itin en çok kurttan korktuğunun göstergesidir.
İt cami duvarına işemiştir.
Artık hiçbir özrü ve telafisi yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti Parçalanamaz.

Türkiye’nin Borç Stoku Hakkında

Sayın Tayyip Erdoğan’ın yüksek “Ekonomi” bilgisine sığınarak ve AKP’li arkadaşların yıllardır ortaya çıkmamış ama son dönemde ortaya çıkan ekonomi bilgisine sığınarak aşağıda paylaşmış olduğum ve T.C. Maliye Bakanlığı Bütçe Mali Kontrol Gen…el Müdürlüğü Resmi Sitesinden almış olduğum rakamlar ile soruyorum 2000 yılı ekonomik krizindeki 85,8 Milyar TL’lik rakam mı daha büyüktür yoksa 21012 yıl sonu itibari ile açıklanan 562,9 Milyar TL’lik borç rakamı mı daha büyüktür? Matematik bilginiz ne diyor? İşsizlik fonu rakamı hangi uluslararası iktisadi mantıkla Borç stoku rakamından düşülmektedir? Bu açıkça istatistik manipülasyonu değil mi?
Ayrıca Faiz Loisi olarak belirttikleri Lobi kime fayda sağlamaktadır? Benim banka’da ya da başka bir yerde herhangi bir birikimim yokken Dünya’nın en Zengin Başbakanı olan Sayın Erdoğan’ın aldığı faiz mi daha fazladır, oğlunun varlığından elde ettiği faiz mi daha fazladır?
Gezi olayları ile Borsa ve faiz %3 gibi bir rakam ile etkilenmişken Başbakan’ın ortamı gerici konuşmaları sayesinde %8 etkilenen ekonominin sağlıklı olduğundan bahsedilebilir mi?
Sayın Başbakan Suriye’ye müdahale sinyalleri verirken toplumsal bir hareketten etkilenebilecek kadar hassas bir noktaya getirdiği bir ekonomiyi nasıl sürdürecekti?
Sayın Başbakan açıkça sürdürülemez ekonomik durumu  yalanlar ile Gezi olaylarına katılan insanların üzerine yıkmaya çalışmaktadır. Zaten tıkanmış ve sürdürülemez bir noktada olan adeta bir ip cambazı gibi zorla dengede duran ekonomik beceriksizliklerini Faiz Lobisi dediği farazi ve mesnetsiz bir hayali oluşuma yıkmaya çalışmaktadır.
Yemezler.
İlgili tablo linki: http://www.bumko.gov.tr/TR,154/borc-stoku.html
Dışborç Stoku